Geçtiğimiz hafta pazar, akşam yedi gibi Karamürsel'den Giresun'a ailemin yanına doğru yola çıktık. Kahvelerimizi termosa yaptım, keyifle yolculuğumuz başladı. Sıcak hava da gitmeyelim ,akşam serin ve sakin yolda gideriz dedim. Bolu tüneli girişinde aracımızda bir sorun fark edince sağa çektik. Tam o nokta da zaten çekiciler bekliyordu. Bu şekilde ilerlemenin sıkıntı çıkaracağını düşündüğümüzden çekici ile Bolu sanayiye gidip aracımızın yapılmasını bekledik. Tabi bu aksilik biraz modumu düşürdü. Ama bazen böyle şeyler olabilir deyip durumu kabul ettim :) Bir saat sonrasında artık yola çıkabildiğimiz için mutluydum ve tek ihtiyacım olan sıcak bir kahveydi. Malum Bolu serinliği diye bir gerçek var. Soğuk hava çok çok iyi geldi hatta sıcak bir kahve ile taçlanması gerek diye diye Çankırı Ilgaz'a kadar geldik.
Bulduğum kahve karavanına bakar mısınız? Sıcacık bir amerikano sipariş verdim. Sahibi, kahve çekirdeklerini tazecik çekip hazırladı. Hatta birer tabure verdi oturmamız için. Çok keyifli bir ortamdı, müziğinde sesini açtı. En sevdiğim şarkıların çalması yaşadığımız aksiliklerden sonra evrenin bir hediyesi gibiydi... Eagles-Hotel California, Frank Sinatra-That's LifePazartesi sabahı sekiz gibi Giresun'a gelebildik, annem yaz aylarında köydeki evimiz de olduğundan beni kapıda ilk karşılayan kedimiz medet oldu :) Hemen kendisiyle bir kahve içip son bir senenin değerlendirmesini yaptım :)
Burada sabahları çok daha erken uyanıyorum. Alarm falan değil, kuş sesleriyle. İlk işim toprağa basmak oluyor. Bahçeye inip salatalık, domates topluyorum. Dalından koparıp direkt sepete koymak çok başka bir his. Mis gibi kokuyor zaten, pazardaki gibi değil. Kahvaltıyı genelde balkona kuruyoruz. Sade, ama çok keyifli. Her şey doğal. Birkaç lokma aldıktan sonra genelde bir kahve daha yapıyorum. Sonra kitap okumaya geçiyorum. Sessizlikte okunan kitap daha güzel geliyor. Zaman yavaş akıyor burada. Kafam dinleniyor.
Geldikten birkaç gün sonra yağmurlu bir sabaha uyandık. Kahvemi aldım, balkona çıktım. Hava serindi ama güzeldi. Elimdeki kitabın son birkaç sayfası kalmıştı, o sessizlikte bitirdim. Sonra yorumumu Instagram’a yazıp postu attım, o anın hissini sıcakken paylaşmak istedim.
Karadeniz sabahları başka oluyor. Yağmurla uyanmak, üstüne o serin havada kahvemi içmek aylardır hayalini kurduğum anlar... Yağmuru özlemişim. . Bazen üşütüyor ama iyi geliyor.
Ev ahalisi uyurken bahçeden kahvaltılıkları toplayıp kahvaltı hazırlığına başlıyorum. Patates ,domates, biber, salatalık annemin ektiklerinden... Kardeşim hobi olarak arıcılığa başladığından mis gibi kestane balı, komşunun ineklerinin yaptığı tereyağı ile kahvaltımız şölene dönüşüyor. Her şeyin böylesine lezzetli olmasının sebebi özenle, zevkle yetiştirmek mi? Yoksa doğal ve ne yediğinin bilmenin verdiği bir güven mi henüz bilemiyorum. Her iki durumda da oldukça keyifli :)Annemin dikiş makinesini çıkardım ortaya. Küçük bir şey diktim. Yıllar sonra ilk kez. İçimden geldi sadece. O anı yaşamak güzel geldi. Eminim hepimizin evinde annesinin bir dikiş makinesi vardır, değil mi? Siyah-beyaz bir fotoğraf da çektim, çünkü eskileri ve nostaljiyi hep sevmişimdir. Eski şeylerin bir havası var; zamanın izlerini taşıyorlar, anıları hatırlatıyorlar. Dijital her şey hızlı ve geçici gibi gelirken, eski eşyalar bana durgunluk ve samimiyet hissettiriyor. Annemin dikiş makinesi de tam böyle; sadece bir alet değil, aynı zamanda ailemizin geçmişinden bir parça gibi geliyor. Bu yüzden o anı siyah-beyaz yakalamak istedim, ruhunu biraz da orada hissetmek için.
Bahçeden biraz böğürtlen toplayıp tatlı yaptım ,kalanları dondurucuya attım. Bu bir hafta içinde her şeyin içinde böğürtlen görebiliriz :)
Böğürtlenli tatlımı keyifle yerken arka planda annem ve kardeşim evin tatlı sakinleriyle mücadele veriyorlar :) Tanıştırayım; Yoda, miki ve bulgur. Sütlü tatlıları seviyorlar. Karede olmayan ve pek insan sevmeyen bir aile üyesi daha var. Günlerim bu çocuklarla keyifle geçiyor..
Hayvanları sevmeyen insanlarla hiç anlaşamıyorum. Onların hayatımızdaki yeri bambaşka, o sadakat, o masumiyet kolay kolay hiçbir şeye benzemez. Bence hayvan sevgisi, insan sevgisinin en güzel göstergelerinden biri. Özellikle kediler… Onların o bağımsız halleri, ama aynı zamanda yanımızda olma şekilleri bambaşka. Kediler insanın ruhuna iyi geliyor, başka hiçbir şeyle değişmem.
İşte böyle, küçük anların, sade mutlulukların peşindeyim. Kahvem ve Karadeniz’in serin sabahları... Hayatın hızlı akışında bazen durup, bu basit güzelliklere odaklanmak lazım. Burada, bu blogda tam da bunu yapıyorum.
Bir kahvelik sohbetimizde görüşmek üzere...☕🌸
Nasıl zevkle okudum 🫠 yine harikaydı zaten her gün storylerde bu güzellikleri görmek neşemi artırıyor🩷 çok çok huzurlu bir ortam
YanıtlaSilHer şeyin doğal olması özellikle mükemmel zaten🥹 keyfin bol olsun canım🙏🏻🩷
çok keyifli bir yazı olmuş, güzel geçsin günleriniz köyde..eh biz de gitmiş gibi olalım :)
YanıtlaSiloh ne güzel hayat keyfini çıkarın :)
YanıtlaSil