Bugün sizi 22 Nisan 2023’te yaptığımız İspanya gezimize götürmek istiyorum. O gün yaşadığımız tüm heyecanı, keşifleri ve unutulmaz anları birlikte yeniden yaşayalım😊
Uçaktan inip direkt La Sagrada Familia’ya gittik. Uykusuzduk, yorgunduk ama o büyüleyici yapıyı görünce tüm yorgunluğumuz bir anda uçup gitti. İlk bakışta bile insanı içine çeken, etkileyici bir enerjisi var, büyülendim...
Gaudi’nin gotik ve Art Nouveau'nun iç içe geçtiği bu yapı, tam anlamıyla bir sanat şaheseri. Gotik mimariye olan hayranlığım buraya adeta yeniden aşık olmama neden oldu. Her köşesinde detaylarla dolu, heybetli kuleleri, süslemeleri ve devasa vitraylarıyla insanı başka bir dünyaya götürüyor.
La Sagrada Familia’ya adım attığınızda, sadece bir kilise değil; doğanın ve sanatın birleştiği eşsiz bir atmosferle karşılaşıyorsunuz. Hala tamamlanmamış olması bile bana zamanın içinde yaşayan bir efsane gibi geliyor. Barselona’da mutlaka görmeniz gereken, ruhunuza dokunan bir yer.
Açıkçası La Sagrada Familia'nın tamamlanmasını pek istemiyorum. Çünkü ne yapılırsa yapılsın , Gaudi'nin o tarzına tam uymayacak gibi geliyor. Şu haliyle daha büyüleyici bence... Sanki olduğu gibi bırakılması daha doğru olurmuş gibi hissediyorum.
Buradan ayrılırken yol üstünde her yer hediyelik eşya dükkanı olduğundan tabi ki magnetimizi de aldık. Bir kahve molası verip Casa Batllo'ya doğru yürümeye başladık.
Gezimiz gül festivali dönemine denk geldiğinden bizi adete bir görsel şölen karşıladı. Şimdi sizinle buranın hikayesini de zevkle paylaşmak istiyorum. Kahvelerimizi hala yapmadıysak şuan tam zamanı😊☕
Casa Batllo’nun hikâyesini öğrendikçe daha da ilgimi çekti. Aslında bina önceden inşa edilmiş ama sonradan Josep Batllo isimli zengin bir tekstil tüccarı, Gaudi’ye burayı teslim etmiş. Başta yıktırmayı düşünmüş ama Gaudi “Dur, ben bunu bambaşka bir şeye dönüştürürüm” demiş adeta. Ve gerçekten öyle de olmuş. Gaudi binayı baştan sona hayal gücüyle yorumlamış. Dış cephesindeki dalgalı hatlar, rengârenk mozaikler… Hepsi bir araya gelince ortaya sıradanlıktan çok uzak, masalsı bir yapı çıkmış.
Daha da ilginci, bu yapının arkasında bir efsane var. Gaudi, burada da Katalonya'nın koruyucu azizi Aziz George'un ejderhayla savaşma hikâyesinden ilham almış. Binanın cephesi ejderhanın sırtını andırıyor, o renkli camlar ve seramikler sanki onun pulları gibi. En üstteki haç ise Aziz George’un mızrağını simgeliyormuş.
Bu yüzden halk arasında Casa Batllo’ya “Ejderhanın Evi” diyorlar. Bunu öğrendiğimde binaya bir daha bakasım geldi. Sadece güzel değil; aynı zamanda koca bir hikâyeyi anlatıyor. Zaten ejderha hikayeleri her zaman ilgimi çekmiştir. Hal böyle olunca bu binanın hem mimarisi hem de ardındaki efsane beni daha da içine çekti.
Casa Batllo'dan sonra yürümeye devam ettik ama artık yavaş yavaş yorulmaya ve acıkmaya başlamıştık. O yüzden kendimizi bir tapasçıya attık. İyi ki de öyle yapmısız.
Masaya gelenler tam beklediğimiz gibiydi. Patatas bravas, üstünde hafif acı sosuyla kızarmış patatesler. Pimientos de Padron biberleri o minik yeşil, tek lokmalık harika lezzet.Bu biberler den daha sonra gittiğimiz her tapasçısa söyledim.
Tatlı olarak da churros söyledik. Üzerine bolca pudra şekeri serpilmiş çıtır çıtır. Yanına çikolata sosu ile servis ediliyor. O yorgunluğun üzerine gelen bu minik tabaklar , günü toparlayan şey oldu diyebilirim😊
Barcelona'da ilk gün şimdilik bu kadar. Devamı gelir mi , belli olmaz 😊
Devamı gelmeli mutlakaa🫠
YanıtlaSilBeğenmenize sevindim🌸 O halde devamı gelecek 😊
YanıtlaSilDevamı gelsin lütfen, bende 1999 ve 2013 anılarımı hatırlamak istiyorum:))
YanıtlaSilAnıları hatırlamak iyi oldu o zaman😊Devamı gelecek...
Sil