9 Temmuz 2025 Çarşamba

Bugün birlikte İspanya'ya gidiyoruz✈️

  

       Bugün sizi 22 Nisan 2023’te yaptığımız İspanya gezimize götürmek istiyorum. O gün yaşadığımız tüm heyecanı, keşifleri ve unutulmaz anları birlikte yeniden yaşayalım😊

Uçaktan inip direkt La Sagrada Familia’ya gittik. Uykusuzduk, yorgunduk ama o büyüleyici yapıyı görünce tüm yorgunluğumuz bir anda uçup gitti. İlk bakışta bile insanı içine çeken, etkileyici bir enerjisi var, büyülendim...

Gaudi’nin gotik ve Art Nouveau'nun iç içe geçtiği bu yapı, tam anlamıyla bir sanat şaheseri. Gotik mimariye olan hayranlığım buraya adeta yeniden aşık olmama neden oldu. Her köşesinde detaylarla dolu, heybetli kuleleri, süslemeleri ve devasa vitraylarıyla insanı başka bir dünyaya götürüyor.

La Sagrada Familia’ya adım attığınızda, sadece bir kilise değil; doğanın ve sanatın birleştiği eşsiz bir atmosferle karşılaşıyorsunuz. Hala tamamlanmamış olması bile bana zamanın içinde yaşayan bir efsane gibi geliyor. Barselona’da mutlaka görmeniz gereken, ruhunuza dokunan bir yer.

Açıkçası La Sagrada Familia'nın tamamlanmasını pek istemiyorum. Çünkü ne yapılırsa yapılsın , Gaudi'nin o tarzına tam uymayacak gibi geliyor. Şu haliyle daha büyüleyici bence... Sanki olduğu gibi bırakılması  daha doğru olurmuş gibi hissediyorum.

Buradan ayrılırken yol üstünde her yer hediyelik eşya dükkanı olduğundan tabi ki magnetimizi de aldık. Bir kahve molası verip Casa Batllo'ya doğru yürümeye başladık.



 Gezimiz gül festivali dönemine denk geldiğinden bizi adete bir görsel şölen karşıladı. Şimdi sizinle buranın hikayesini de zevkle paylaşmak istiyorum. Kahvelerimizi hala yapmadıysak şuan tam zamanı😊☕


Casa Batllo’nun hikâyesini öğrendikçe daha da ilgimi çekti. Aslında bina önceden inşa edilmiş ama sonradan Josep Batllo isimli zengin bir tekstil tüccarı, Gaudi’ye burayı teslim etmiş. Başta yıktırmayı düşünmüş ama Gaudi “Dur, ben bunu bambaşka bir şeye dönüştürürüm” demiş adeta. Ve gerçekten öyle de olmuş. Gaudi binayı baştan sona hayal gücüyle yorumlamış. Dış cephesindeki dalgalı hatlar, rengârenk mozaikler… Hepsi bir araya gelince ortaya sıradanlıktan çok uzak, masalsı bir yapı çıkmış.

Daha da ilginci, bu yapının arkasında bir efsane var. Gaudi, burada da Katalonya'nın koruyucu azizi Aziz George'un ejderhayla savaşma hikâyesinden ilham almış. Binanın cephesi ejderhanın sırtını andırıyor, o renkli camlar ve seramikler sanki onun pulları gibi. En üstteki haç ise Aziz George’un mızrağını simgeliyormuş.

Bu yüzden halk arasında Casa Batllo’ya “Ejderhanın Evi” diyorlar. Bunu öğrendiğimde binaya bir daha bakasım geldi. Sadece güzel değil; aynı zamanda koca bir hikâyeyi anlatıyor. Zaten ejderha hikayeleri her zaman ilgimi çekmiştir. Hal böyle olunca bu binanın hem mimarisi hem de ardındaki efsane beni daha da içine çekti.






   Casa Batllo'dan sonra yürümeye devam ettik ama artık yavaş yavaş yorulmaya ve acıkmaya başlamıştık. O yüzden kendimizi bir tapasçıya attık. İyi ki de öyle yapmısız.

   Masaya gelenler tam beklediğimiz gibiydi. Patatas bravas, üstünde hafif acı sosuyla kızarmış patatesler. Pimientos de Padron biberleri o minik yeşil, tek lokmalık harika lezzet.Bu biberler den daha sonra gittiğimiz her tapasçısa söyledim.

  Tatlı olarak da churros söyledik. Üzerine bolca pudra şekeri serpilmiş çıtır çıtır. Yanına çikolata sosu ile servis ediliyor. O yorgunluğun üzerine gelen bu minik tabaklar , günü toparlayan şey oldu diyebilirim😊

  Barcelona'da ilk gün şimdilik bu kadar. Devamı gelir mi , belli olmaz 😊








8 Temmuz 2025 Salı

Sadece Sevdiğim Şeyler☕📚

     Her zamanki gibi erken uyandım. İlk iş perdelerimi açıp , kahvemi yapmak oldu. Hava tam sevdiğim gibi: ne sıcak ne soğuk, hafif esintili. Sabah saatlerinde böyle oluyor. Bu anları seviyorum. Sanki günü daha başlamadan bir yerinden tutuyorum gibi.
    Son zaman zamanlarda sadece sevdiğim şeyleri yapmaya odaklandım. Çünkü zaten hayatın, ülkenin , gündemin hali ortada. Böyle bir zamanda kendime iyi gelmeyen hiçbir şeyi yapacak enerjim kalmadı. O yüzden artık daha çok içime dönüyorum. Kahvemi yapıyorum, kitabımı alıyorum. İnstagram sayfama içimden geldiği gibi içerikler hazırlıyorum . Zorlamasız. Sadece beni yansıtan şeyler. Balkonum da saksıya ektiğim biberlerimi suluyorum ,kahvaltıya taze biberler koparıyorum. Basit ama keyifli mutluluklar benimkisi...Ve sonra blog yazmaya başladım. Başlarken haftada bir yazarım diye düşünmüştüm ama sabah gözümü açar açmaz kahveyle birlikte bilgisayarı elime aldım. Bugün de yazasım var.
    Son zamanlarda elim hep uzak doğulu yazarlara gidiyor. Bilmem neden ama onların kitaplarındaki o sade anlatım, içtenlik ve küçük detaylara verilen özen bana çok iyi geliyor. Öyle büyük olaylar olmuyor çoğunda ...




  Geçenlerde okuduğum Hyunam-Dong Kitapevi gerçekten tam anlamıyla beni içine çekti. Sanki kitabı değil de o atmosferi yaşıyormuşum gibi hissettim. Sayfalar arasında dolaşırken bir bakmışım o kitapevinin bir köşesine kurulmuşum. Camdan içeri süzülen ışık, uzaktan gelen kahve kokusu, kimsenin kimseyi rahatsız etmediği bir sessizlik...Hepsi gözümün önüne geldi.   
   Belki de bu yüzden bu kitap bana çok iyi geldi. Çünkü son zamanlarda bende böyle yerlerde olmak istiyorum. Kalabalıktan uzak, telaşsız , kimseye yetişmeden...    
    Kitap boyunca her sayfada tanıdık bir his vardı. Sanki uzun süredir aradığım ama adını koyamadığım bir şeyle karşılaşmış gibiydim .Keşke bu kitapevi gerçekten olsa dedim.
 Ama sonra fark ettim, belki de artık o atmosferi kendi hayatıma ufak ufak yerleştiriyorum. Bir balkon, bir kahve, bir kitap...Ve artık yazmaya başladığım bu blog. Sanırım benim küçük kitapevim de burası oldu.


     Zaten kitap okumayı ve kahve içmeyi seven insanların ortak bir hayalidir bu , değil mi? İçinde minik bir kafesi olan, sessiz bir kütüphane...Şimdilik burası o hayalin küçük samimi bir parçası gibi geliyor bana. Sessiz, sade ama içi dolu...       

7 Temmuz 2025 Pazartesi

Hoş geldim...

    Yazmayı her zaman çok sevmişimdir. Buna rağmen zaman ayıramayıp burada  blog sayfamın öylece beni beklemesine sebep olduğum için biraz üzgünüm...2021'de burayı açmışım,2025 temmuz ayından bildiriyorum;
   Bugün günlerden pazartesi, hava oldukça sıcak (kış insanı olduğumdan yazılarımda bunu sık sık dile getireceğim) sabah uyanır uyanmaz balkona çıkıp, gün ışığıyla biyolojik uyanışı da sağlamaya çalıştım.5-10 dakika yeterli. Bu son zamanlar da çok ilgilendiğim bir konu, bunu daha sonra uzun uzun anlatırım .Kahvemi en sevdiğim çiçekli fincanıma yapıp balkona geçtim. 
  Her sabah kahvaltı öncesi rutinimdir, Yaz-kış fark etmez mutlaka kahvemi yapar balkonda içerim. Bu sabahta gün aynı şekilde başladı. Kahvemi içerken son okuduğum kitabın yorumunu instagram sayfam için yazdım. Tabi okuyucunun sadece yorum ilgisini çekmediğinden güzel fotoğraflar çekmek için epey zaman harcadım. Bazen düşünüyorum da bu kadar emek verip , uğraşıp karşılığını alabiliyor muyum? ya da bir karşılık alma beklentisi içerisinde mi bunu yapıyorum? Belki evet belki hayır... Sanırım beni tatmin eden şey anlatma, insanlarla paylaşma arzum. Pek tabi bir beklenti oluşuyor;  karşılıklı yorumlar yaparak insanlar ile iletişimde olmayı seviyorum. Hepimizin hayattaki tatminleri farklı bir ritimde olabilir. Ben yeni şeyler öğrenmeyi , insanlara anlatmayı ,paylaşımda bulunmayı seviyorum. 

  Aslında ilk yazımın kısa ve daha genel olması düşüncesiyle yazmaya başladım. İçimde dolup taşan anlatma isteğine karşı koyamadığım bir yazıya dönüşmeden burada bir nokta koyalım. Bu benim ''hoş geldim'' deme şeklim olsa gerek. Bende , sizde hoş geldiniz. Hala blog okumayı seven insanlar olduğunu biliyorum ve onlarla da buradan paylaşımda olmayı çok isterim. 
  Kahvem bitti, bir kahvelik başka bir sohbette görüşmek üzere...