3 Ağustos 2025 Pazar

KARADENİZ GÜNLÜKLERİ

 Geçtiğimiz hafta pazar,  akşam yedi gibi Karamürsel'den Giresun'a ailemin yanına doğru yola çıktık. Kahvelerimizi termosa yaptım, keyifle yolculuğumuz başladı. Sıcak hava da gitmeyelim ,akşam serin ve sakin yolda gideriz dedim. Bolu tüneli girişinde aracımızda bir sorun fark edince sağa çektik. Tam o nokta da zaten çekiciler bekliyordu. Bu şekilde ilerlemenin sıkıntı çıkaracağını düşündüğümüzden çekici ile  Bolu sanayiye gidip aracımızın yapılmasını bekledik. Tabi  bu aksilik biraz modumu düşürdü. Ama bazen böyle şeyler olabilir deyip durumu kabul ettim :) Bir saat sonrasında artık yola çıkabildiğimiz için mutluydum ve tek ihtiyacım olan sıcak bir kahveydi. Malum Bolu serinliği diye bir gerçek var. Soğuk hava çok çok iyi geldi hatta sıcak bir kahve ile taçlanması gerek diye diye Çankırı Ilgaz'a kadar geldik.

Bulduğum kahve karavanına bakar mısınız? Sıcacık bir amerikano sipariş verdim. Sahibi, kahve çekirdeklerini tazecik çekip hazırladı. Hatta birer tabure verdi oturmamız için. Çok keyifli bir ortamdı, müziğinde sesini açtı. En sevdiğim şarkıların çalması yaşadığımız aksiliklerden sonra evrenin bir hediyesi gibiydi... Eagles-Hotel California, Frank Sinatra-That's Life 

  Pazartesi sabahı sekiz gibi Giresun'a gelebildik, annem  yaz aylarında köydeki evimiz de olduğundan  beni kapıda ilk karşılayan kedimiz medet oldu :) Hemen kendisiyle bir kahve içip son bir senenin değerlendirmesini yaptım :)

 

Burada sabahları çok daha  erken uyanıyorum. Alarm falan değil, kuş sesleriyle. İlk işim toprağa basmak oluyor. Bahçeye inip salatalık, domates topluyorum. Dalından koparıp direkt sepete koymak çok başka bir his. Mis gibi kokuyor zaten, pazardaki gibi değil. Kahvaltıyı genelde balkona kuruyoruz. Sade, ama çok keyifli. Her şey doğal. Birkaç lokma aldıktan sonra genelde bir kahve daha yapıyorum. Sonra kitap okumaya geçiyorum. Sessizlikte okunan kitap daha güzel geliyor. Zaman yavaş akıyor burada. Kafam dinleniyor.


Geldikten birkaç gün sonra yağmurlu bir sabaha uyandık. Kahvemi aldım, balkona çıktım. Hava serindi ama güzeldi. Elimdeki kitabın son birkaç sayfası kalmıştı, o sessizlikte bitirdim. Sonra yorumumu Instagram’a yazıp postu attım, o anın hissini sıcakken paylaşmak istedim.

Karadeniz sabahları başka oluyor. Yağmurla uyanmak, üstüne o serin havada kahvemi içmek aylardır hayalini kurduğum anlar... Yağmuru özlemişim. . Bazen üşütüyor ama iyi geliyor.

Ev ahalisi uyurken bahçeden kahvaltılıkları toplayıp kahvaltı hazırlığına başlıyorum. Patates ,domates, biber, salatalık annemin ektiklerinden... Kardeşim hobi olarak arıcılığa başladığından mis gibi kestane balı, komşunun ineklerinin yaptığı tereyağı ile kahvaltımız şölene dönüşüyor. Her şeyin böylesine lezzetli olmasının sebebi özenle, zevkle yetiştirmek mi? Yoksa doğal ve ne yediğinin bilmenin verdiği bir güven mi henüz bilemiyorum. Her iki durumda da oldukça keyifli :)
   Aaa tavukları unuttum :) Annemin büyüttüğü civcivler tavuk oldular ve her sabah tatlı bir sepet ile yumurtalarını toplamaya gidiyorum. Kahvaltıda yediğim organik köy yumurtalarına bir kaç övgü ile değinmezsem haksızlık olur :) Köyde yaşama fikri neden yaş ilerledikçe bu kadar cazip hale geliyor sorusunun bende ki yanıtları bunlar sanırım. Toprağa basmak, ekip dikmek, havyanları özgürce besleyebilmek ve tüm bunların karşılığını fazlasıyla almak muhteşem bir döngü. Burada zaman durmuş, hayatın dertlerine ,üzüntülerine, kaosuna bir mola vermiş gibi hissediyorum. Geceleri çok güzel uyuyup güne her zamankinden daha keyifli ve pozitif başlıyorum...İnsanın zihninin rahat olması ne büyük nimet. Şimdiden geri dönecek olmanın hüznü sarsa da evimi, rutinlerimi ve düzenimi de özlüyorum. Aslında tüm bunlara sahip olduğumu bilmek her daim şükretmeme sebep oluyor.
   Bir not: Her şeyi gün gün yazmak istiyorum:) Çok karıştı farkındayım :)Bu anlatma isteğimle baş edemediğimden blog yazmaya karar verdim.O kadar iyi geldi ki...Ayrıca  okuyan tatlı insanlar iyi ki varsınız :) Henüz buranın foto ekleme ve yazı düzenini tam çözmüş değilim. Fotolar  ve konu biraz farklı gidiyor gibi :) 

  


Annemin dikiş makinesini çıkardım ortaya. Küçük bir şey diktim. Yıllar sonra ilk kez. İçimden geldi sadece. O anı yaşamak güzel geldi. Eminim hepimizin evinde annesinin bir dikiş makinesi vardır, değil mi? Siyah-beyaz bir fotoğraf da çektim, çünkü eskileri ve nostaljiyi hep sevmişimdir. Eski şeylerin bir havası var; zamanın izlerini taşıyorlar, anıları hatırlatıyorlar. Dijital her şey hızlı ve geçici gibi gelirken, eski eşyalar bana durgunluk ve samimiyet hissettiriyor. Annemin dikiş makinesi de tam böyle; sadece bir alet değil, aynı zamanda ailemizin geçmişinden bir parça gibi geliyor. Bu yüzden o anı siyah-beyaz yakalamak istedim, ruhunu biraz da orada hissetmek için.









Bahçeden biraz böğürtlen toplayıp tatlı yaptım ,kalanları dondurucuya attım. Bu bir hafta içinde her şeyin içinde böğürtlen görebiliriz :) 







Böğürtlenli tatlımı keyifle yerken arka planda annem ve kardeşim evin tatlı sakinleriyle mücadele veriyorlar :) Tanıştırayım; Yoda, miki ve bulgur. Sütlü tatlıları seviyorlar. Karede olmayan ve pek insan sevmeyen bir aile üyesi daha var. Günlerim bu çocuklarla keyifle geçiyor..

 Hayvanları sevmeyen insanlarla hiç anlaşamıyorum. Onların hayatımızdaki yeri bambaşka, o sadakat, o masumiyet kolay kolay hiçbir şeye benzemez.  Bence hayvan sevgisi, insan sevgisinin en güzel göstergelerinden biri. Özellikle kediler… Onların o bağımsız halleri, ama aynı zamanda yanımızda olma şekilleri bambaşka. Kediler insanın ruhuna iyi geliyor, başka hiçbir şeyle değişmem. 



İşte böyle, küçük anların, sade mutlulukların peşindeyim. Kahvem ve Karadeniz’in serin sabahları... Hayatın hızlı akışında bazen durup, bu basit güzelliklere odaklanmak lazım. Burada, bu blogda tam da bunu yapıyorum.

Bir  kahvelik sohbetimizde görüşmek üzere...☕🌸

23 Temmuz 2025 Çarşamba

SEVGİLİ GÜNLÜK📖

 Erkenden uyandım bu sabah. Saat yedi gibi. Hava daha serinken, balkonda kahve içmeyi sevdiğimden bir kahve yaptım. Balkona oturdum, biraz sabah seslerini dinledim. Kitabımın son sayfalarını  okudum... 

 Ve Matt Haig Rahatlama kitabını nihayet bitirebildim. Tam da adına yakışır bir kitap. Ama öyle klasik bir kişisel gelişim kitabı değil. Reçete yok, nasihat yok ,motivasyon gazı sıfır. Daha çok şöyle diyor gibi; İnsan olmak zor. Ama birlikteyiz. Zihnin fırtınalı olabilir ama sen denizsin, Her şey geçer geçmeyen tek şey geçici oldukları...Bunlar gibi sade ama yerli yerine oturan düşüncelerle dolu. Benim için bu kitap başucumda tutacağım kitaplardan biri oldu. Rastgele bir sayfasını açıyorum bir cümle yetiyor o an neye ihtiyacım varsa... Zihninizin içi kalabalıksa nefes alacağım bir an istiyorum diyorsanız bu kitap size de iyi gelebilir. 

   Bu hafta beni mutlu eden şeylerden bir diğeri de balkonuma diktiğim biberlerin büyümesiydi. Sabahları kahvaltım için biber toplamak ,üstelik her aşamasıyla ilgilendiğim keyifli bir yolculuk. Doğal, hiçbir kimyasal kullanılmamış bir şeyi yetiştirip gönül rahatlığıyla tüketmek bu çağın lükslerinden...Tabi bu durum lüks anlayışınıza bağlı olarak değişir😊


Yaz domatesleri de çıktı ,onları biraz zeytinyağı, limon, nar ekşisi ve balzamik ile soslayıp neredeyse her gün böyle bir tabak hazırladım. Üzerine biraz peynir bir kaç zeytin ilavesiyle mis gibi...İstersen kahvaltıda ye , istersen akşam yemeğine koy, bence her şekilde olur .Pratik ve çok lezzetli. Yaz demek biraz da böyle şeyler demek benim için.

 

Son zamanlarda fark ettiğim bir şey var ki gün batımlarında çay içmek benim için artık bir ritüel haline geldi.Son bir yıla kadar güneşten kaçınırdım ,kremsiz koruyucusuz asla dışarı çıkmazdım. Ama  güneşin faydalarını öğrendiğimden bu yana ondan kaçmıyorum. Özellikle  gün doğumunda ve gün batımında alınan güneş ışınlarının sağlık üzerindeki olumlu etkilerini öğrendiğimden bu yana....Ayrıca kendimde olumlu etkilerini görmeye de başladım.Hem d vitamini üretimi için önemli ,hem de ruh halime iyi geliyor. Bende bu yüzden bu zamanları kasıtlı olarak kaçırmamaya çalışıyorum. Artık gün batımları benim için çay rutinim ile daha da keyifli , görsel bir şölen haline geldi.Güneşin faydalı  ışınlarımdan bahsetmişken bir minik güzellik önerisi vermek isterim 😊 Yeşil çay yapraklarından çayınızı demleyin, soğumaya bırakın daha sonra sprey şişeye doldurup güneşe çıkmadan cildinize sıkın. Güneşten alacağınız fayda maksimum seviyeye çıkacak🧐

  Haftanın ortasındayız ama bu haftanın bir an önce geçmesini istiyorum. Çünkü pazar ya da pazartesi Giresun'a ailemin yanına gidiyorum. Çok heyecanlıyım. Karadeniz'in harika doğasında bilgisayarımı açıp bahçede oturum çalışmayı, sabahları gün doğumuyla yoga yapmayı, yazılarımı yazmayı planlıyorum. Köyü çok seviyorum ,orada her şey bambaşka oluyor.


   Bu haftanın bir kahvelik sohbeti burada son bulsun. Bir sonraki kahvemde ,Giresun'da bahçemizde, Karadeniz'in serin sabahında görüşürüz...☕

14 Temmuz 2025 Pazartesi

BAŞKA BİR EVRENDE🌍📖

       Bazen kendimi ''ya şöyle olsaydı?'' diye düşünürken yakalıyorum. Hani o küçük kararların evet ya da hayır dediğimiz anların... Hayatın akışını değiştirip değiştirmediğini bile bilmeden geçiriyoruz çoğu zamanımızı. Son dönemde okuduğum bir kitap Matt Haig'in Gece Yarısı Kütüphanesi, bu soruyu zihnimde tekrar gündeme getirdi.


Başkarakter Nora Seed, hayatında birçok pişmanlık yaşamış ve hayata küsmüş bir kadın. Bir gece intihara teşebbüs eder ve kendini "Gece Yarısı Kütüphanesi" adında gizemli bir yerde bulur. Bu kütüphanede, hayatının başka şekillerde yaşanmış tüm olasılıklarına açılan kitaplar vardır. Her kitap, "ya eğer şöyle olsaydı" dediği bir alternatif yaşamı temsil ediyor. Nora, bu hayatları deneyimleyerek hangisinin gerçekten yaşamak istediği hayat olduğunu keşfetmeye çalışır.

 Düşünüyorum da böyle bir fırsatımız olsaydı başka bir hayattaki başka versiyonumuz olarak yaşamak ister miydik? 

Mesela bir hayatımda yazarım. 1890'larda, Victoria dönemi İngiltere'sinde. Elimde bir daktilo, masamda kahvem  önümde soğuk camın ardında sisli Londra sokakları...(Bu paralel evrende yaşadığım hayatım olduğuna hep çok inandığım bir varsayımım😊 ) .

   Bir başka hayatımda ressamım, sabah güneşiyle birlikte boyalarımı alıp deniz kıyısında resim yapıyorum. Böyle şeyler mümkün mü, bilmiyorum ama kitap ile birlikte zihnimdeki kütüphanede ihtimaller raflarından bir kaçına bakma hissi oluşuyor. Yine de kitapta olduğu gibi yaşanmayan her hayat ilk başta cazip gelse de zamanla kendi içinde pişmanlıklarını, hayal kırıklıklarını barındırıyor. Hiçbir hayat hayalini kurduğumuz mükemmellikte değil elbette.

  Belki de mesele o sonsuz ihtimaller peşinde koşmak değil şuan yaşadığımız hayatın kıymetini bilmektir. Okudukça fark ediyorsun ki, hangi hayatı yaşarsan yaşa, mükemmel diye bir şey yok. Ama farkındalık var. Şefkat var. Kendinle barışmak var. Benim en çok sevdiğim versiyonum hala ihtimal olan, ama bu hayatın içinde kendini var etmeye çalışan şu anki halim galiba.

 Peki ya sen? Başka bir versiyonunla yer değiştirme şansın olsaydı, hangi hayatını merak ederdin?

11 Temmuz 2025 Cuma

Kahve, Mum ve Kış Hayalleri☕

  Geçen bir haftaya dönüp baktığımda her sabah aynı rutinle başlamışım güne; kalkar kalkmaz kahvemi hazırladım, fincanımı, kitabımı kaptım balkona çıktım. Sabah sakinliği  diye bir şey var ya tam olarak o an...Günü başlatmadan o kısa anı kendime hep ayırdım.
   Hava çoğunlukla sıcaktı ama bizim ev sabah güneşini almıyor. Akşam güneşi geliyor. O yüzden sabahları balkon serin oluyor, nefes alınır gibi. Yoksa yazı zaten sevmem. Sıcakla anlaşamıyorum pek😊Beni alıp İskandinav ülkelerine bıraksalar , çok daha mutlu olacağıma adım gibi eminim. Hani bazı insanlar yaz gelsin de tatil yapalım der ya, ben tam tersi. Soğuk havalar, gri gökyüzü , dışarısı soğukken içeride battaniye,kahve ve mumlar...


Bu fotoğraf yılın ev sevdiğim zamanlarından birini anlatıyor aslında. Aralık ayı yeni bir yıl zamanları...Çam ağacı süslemek, mumları yakmak, kurabiyelerimi yapmak bu ışıltı, o küçük hazırlıkların verdiği heyecan bambaşka oluyor benim için. Böyle basit şeyler yaparken kendimi hep daha iyi hissediyorum. Her yıl aynı şeyleri yaparım, her seferinde aynı heyecan ve mutlulukla. Bu anları seviyorum.
Aslında son bir haftada neler yaptığımı anlatmak istiyordum ama konu tamamen kışa ve sonbahara olan özlemime dönüştü. Madem öyle benim gibi bu mevsimleri sevenler için bir kaç fotoğraf daha ekleyim..

   

  Size de olur mu bilmiyorum ama ben mevsimlerin değişimiyle birlikte gelen küçük heyecanlara bayılıyorum. Mesela sonbaharda yaprakların dökülmesini izleyip, onları toplayıp evde küçük dekorlar yapmak; balkabaklı fincanlarımı çıkarıp onlarda kahve içmek gibi şeyler...
   Yılbaşı yaklaşırken evin ışıklarla, süslerle dolması ,kurabiye yapma telaşı, bunlar benim için keyifli anlar. Sizde de böyle sevdiğiniz mevsimlerde yaptığınız , sizi mutlu eden küçük ritüeller var mı? Merak ettim doğrusu.
   Şimdilik benden bu kadar🤗 Bu yazı biraz dağınık gibi görünse de aslında içimden ne geçiyorsa onu paylaştım. Belki bir fotoğraf, belki bir cümle size de tanıdık hissettirmiştir. Eğer sizin de böyle anlarınız , ritüelleriniz , sevdiğiniz mevsimler varsa , ne mutlu...
Bir sonraki yazıda yeniden buluşuruz.🌸


9 Temmuz 2025 Çarşamba

Bugün birlikte İspanya'ya gidiyoruz✈️

  

       Bugün sizi 22 Nisan 2023’te yaptığımız İspanya gezimize götürmek istiyorum. O gün yaşadığımız tüm heyecanı, keşifleri ve unutulmaz anları birlikte yeniden yaşayalım😊

Uçaktan inip direkt La Sagrada Familia’ya gittik. Uykusuzduk, yorgunduk ama o büyüleyici yapıyı görünce tüm yorgunluğumuz bir anda uçup gitti. İlk bakışta bile insanı içine çeken, etkileyici bir enerjisi var, büyülendim...

Gaudi’nin gotik ve Art Nouveau'nun iç içe geçtiği bu yapı, tam anlamıyla bir sanat şaheseri. Gotik mimariye olan hayranlığım buraya adeta yeniden aşık olmama neden oldu. Her köşesinde detaylarla dolu, heybetli kuleleri, süslemeleri ve devasa vitraylarıyla insanı başka bir dünyaya götürüyor.

La Sagrada Familia’ya adım attığınızda, sadece bir kilise değil; doğanın ve sanatın birleştiği eşsiz bir atmosferle karşılaşıyorsunuz. Hala tamamlanmamış olması bile bana zamanın içinde yaşayan bir efsane gibi geliyor. Barselona’da mutlaka görmeniz gereken, ruhunuza dokunan bir yer.

Açıkçası La Sagrada Familia'nın tamamlanmasını pek istemiyorum. Çünkü ne yapılırsa yapılsın , Gaudi'nin o tarzına tam uymayacak gibi geliyor. Şu haliyle daha büyüleyici bence... Sanki olduğu gibi bırakılması  daha doğru olurmuş gibi hissediyorum.

Buradan ayrılırken yol üstünde her yer hediyelik eşya dükkanı olduğundan tabi ki magnetimizi de aldık. Bir kahve molası verip Casa Batllo'ya doğru yürümeye başladık.



 Gezimiz gül festivali dönemine denk geldiğinden bizi adete bir görsel şölen karşıladı. Şimdi sizinle buranın hikayesini de zevkle paylaşmak istiyorum. Kahvelerimizi hala yapmadıysak şuan tam zamanı😊☕


Casa Batllo’nun hikâyesini öğrendikçe daha da ilgimi çekti. Aslında bina önceden inşa edilmiş ama sonradan Josep Batllo isimli zengin bir tekstil tüccarı, Gaudi’ye burayı teslim etmiş. Başta yıktırmayı düşünmüş ama Gaudi “Dur, ben bunu bambaşka bir şeye dönüştürürüm” demiş adeta. Ve gerçekten öyle de olmuş. Gaudi binayı baştan sona hayal gücüyle yorumlamış. Dış cephesindeki dalgalı hatlar, rengârenk mozaikler… Hepsi bir araya gelince ortaya sıradanlıktan çok uzak, masalsı bir yapı çıkmış.

Daha da ilginci, bu yapının arkasında bir efsane var. Gaudi, burada da Katalonya'nın koruyucu azizi Aziz George'un ejderhayla savaşma hikâyesinden ilham almış. Binanın cephesi ejderhanın sırtını andırıyor, o renkli camlar ve seramikler sanki onun pulları gibi. En üstteki haç ise Aziz George’un mızrağını simgeliyormuş.

Bu yüzden halk arasında Casa Batllo’ya “Ejderhanın Evi” diyorlar. Bunu öğrendiğimde binaya bir daha bakasım geldi. Sadece güzel değil; aynı zamanda koca bir hikâyeyi anlatıyor. Zaten ejderha hikayeleri her zaman ilgimi çekmiştir. Hal böyle olunca bu binanın hem mimarisi hem de ardındaki efsane beni daha da içine çekti.






   Casa Batllo'dan sonra yürümeye devam ettik ama artık yavaş yavaş yorulmaya ve acıkmaya başlamıştık. O yüzden kendimizi bir tapasçıya attık. İyi ki de öyle yapmısız.

   Masaya gelenler tam beklediğimiz gibiydi. Patatas bravas, üstünde hafif acı sosuyla kızarmış patatesler. Pimientos de Padron biberleri o minik yeşil, tek lokmalık harika lezzet.Bu biberler den daha sonra gittiğimiz her tapasçısa söyledim.

  Tatlı olarak da churros söyledik. Üzerine bolca pudra şekeri serpilmiş çıtır çıtır. Yanına çikolata sosu ile servis ediliyor. O yorgunluğun üzerine gelen bu minik tabaklar , günü toparlayan şey oldu diyebilirim😊

  Barcelona'da ilk gün şimdilik bu kadar. Devamı gelir mi , belli olmaz 😊








8 Temmuz 2025 Salı

Sadece Sevdiğim Şeyler☕📚

     Her zamanki gibi erken uyandım. İlk iş perdelerimi açıp , kahvemi yapmak oldu. Hava tam sevdiğim gibi: ne sıcak ne soğuk, hafif esintili. Sabah saatlerinde böyle oluyor. Bu anları seviyorum. Sanki günü daha başlamadan bir yerinden tutuyorum gibi.
    Son zaman zamanlarda sadece sevdiğim şeyleri yapmaya odaklandım. Çünkü zaten hayatın, ülkenin , gündemin hali ortada. Böyle bir zamanda kendime iyi gelmeyen hiçbir şeyi yapacak enerjim kalmadı. O yüzden artık daha çok içime dönüyorum. Kahvemi yapıyorum, kitabımı alıyorum. İnstagram sayfama içimden geldiği gibi içerikler hazırlıyorum . Zorlamasız. Sadece beni yansıtan şeyler. Balkonum da saksıya ektiğim biberlerimi suluyorum ,kahvaltıya taze biberler koparıyorum. Basit ama keyifli mutluluklar benimkisi...Ve sonra blog yazmaya başladım. Başlarken haftada bir yazarım diye düşünmüştüm ama sabah gözümü açar açmaz kahveyle birlikte bilgisayarı elime aldım. Bugün de yazasım var.
    Son zamanlarda elim hep uzak doğulu yazarlara gidiyor. Bilmem neden ama onların kitaplarındaki o sade anlatım, içtenlik ve küçük detaylara verilen özen bana çok iyi geliyor. Öyle büyük olaylar olmuyor çoğunda ...




  Geçenlerde okuduğum Hyunam-Dong Kitapevi gerçekten tam anlamıyla beni içine çekti. Sanki kitabı değil de o atmosferi yaşıyormuşum gibi hissettim. Sayfalar arasında dolaşırken bir bakmışım o kitapevinin bir köşesine kurulmuşum. Camdan içeri süzülen ışık, uzaktan gelen kahve kokusu, kimsenin kimseyi rahatsız etmediği bir sessizlik...Hepsi gözümün önüne geldi.   
   Belki de bu yüzden bu kitap bana çok iyi geldi. Çünkü son zamanlarda bende böyle yerlerde olmak istiyorum. Kalabalıktan uzak, telaşsız , kimseye yetişmeden...    
    Kitap boyunca her sayfada tanıdık bir his vardı. Sanki uzun süredir aradığım ama adını koyamadığım bir şeyle karşılaşmış gibiydim .Keşke bu kitapevi gerçekten olsa dedim.
 Ama sonra fark ettim, belki de artık o atmosferi kendi hayatıma ufak ufak yerleştiriyorum. Bir balkon, bir kahve, bir kitap...Ve artık yazmaya başladığım bu blog. Sanırım benim küçük kitapevim de burası oldu.


     Zaten kitap okumayı ve kahve içmeyi seven insanların ortak bir hayalidir bu , değil mi? İçinde minik bir kafesi olan, sessiz bir kütüphane...Şimdilik burası o hayalin küçük samimi bir parçası gibi geliyor bana. Sessiz, sade ama içi dolu...       

7 Temmuz 2025 Pazartesi

Hoş geldim...

    Yazmayı her zaman çok sevmişimdir. Buna rağmen zaman ayıramayıp burada  blog sayfamın öylece beni beklemesine sebep olduğum için biraz üzgünüm...2021'de burayı açmışım,2025 temmuz ayından bildiriyorum;
   Bugün günlerden pazartesi, hava oldukça sıcak (kış insanı olduğumdan yazılarımda bunu sık sık dile getireceğim) sabah uyanır uyanmaz balkona çıkıp, gün ışığıyla biyolojik uyanışı da sağlamaya çalıştım.5-10 dakika yeterli. Bu son zamanlar da çok ilgilendiğim bir konu, bunu daha sonra uzun uzun anlatırım .Kahvemi en sevdiğim çiçekli fincanıma yapıp balkona geçtim. 
  Her sabah kahvaltı öncesi rutinimdir, Yaz-kış fark etmez mutlaka kahvemi yapar balkonda içerim. Bu sabahta gün aynı şekilde başladı. Kahvemi içerken son okuduğum kitabın yorumunu instagram sayfam için yazdım. Tabi okuyucunun sadece yorum ilgisini çekmediğinden güzel fotoğraflar çekmek için epey zaman harcadım. Bazen düşünüyorum da bu kadar emek verip , uğraşıp karşılığını alabiliyor muyum? ya da bir karşılık alma beklentisi içerisinde mi bunu yapıyorum? Belki evet belki hayır... Sanırım beni tatmin eden şey anlatma, insanlarla paylaşma arzum. Pek tabi bir beklenti oluşuyor;  karşılıklı yorumlar yaparak insanlar ile iletişimde olmayı seviyorum. Hepimizin hayattaki tatminleri farklı bir ritimde olabilir. Ben yeni şeyler öğrenmeyi , insanlara anlatmayı ,paylaşımda bulunmayı seviyorum. 

  Aslında ilk yazımın kısa ve daha genel olması düşüncesiyle yazmaya başladım. İçimde dolup taşan anlatma isteğine karşı koyamadığım bir yazıya dönüşmeden burada bir nokta koyalım. Bu benim ''hoş geldim'' deme şeklim olsa gerek. Bende , sizde hoş geldiniz. Hala blog okumayı seven insanlar olduğunu biliyorum ve onlarla da buradan paylaşımda olmayı çok isterim. 
  Kahvem bitti, bir kahvelik başka bir sohbette görüşmek üzere...